1 Ocak 2015 Perşembe

Sanal hayatlar.

Hayatımıza yerleşmiş yeni kavramlar. Sosyal medya. Yani facebook, twitter, instagram, foursquare, whatsapp, imessage, viber, tango vs vs diye uzayıp giden bir liste. Peki, nedir bunlar. Yeni nesil akıllı telefonlarımızda kullanımı aktive edilen sosyalleşme programları. Bir yere gidiyorsunuz hemen girip foursquare uygulamasından check-in yapıyorsunuz. Fotoğraflar ile süslüyorsunuz. Ayşelerdeyiz. Kahve içiyoruz. Ohhhh sefamız olsun. Takipçileriniz sizin Ayşelerde olduğunuzu ve kahve içtiğinizi öğrenip beğeniyorlar. Tabii bununla sınırlı kalmıyor. Bir restorandasınız hemen check-in yapıyorsunuz. Beğenilerinizi ve eleştirilerinizi de oraya yazıyorsunuz. X restoran da ayva tatlısı yedik. Muhteşemdi. Garsonlar çok lakayıt. Ortam muhteşem. Böyle mekân zor bulunur. Yanınızda arkadaşlarınız var. Hemen bir fotoğraf çekiyorsunuz instagram üzerinden, fotoğraflar ile oynayıp gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra paylaşıyorsunuz. Facebook’da bir güzel de birlikte olduğunuz kişileri etiketliyorsunuz. Dosta düşmana karşı… Bunları yaparken elbette iki laf edemiyorsunuz. Çünkü siz yanı başınızda olan insanlardan çok diğerlerine paylaşımlar iletme peşindesiniz. Sonra da diyoruz ki sıkılıyoruz. Ayşe yanında otururken sen diğerlerine sosyal medya da oradayız buradayız reklamı yaparsan elbette ki sıkılırsın. Çünkü anı yaşamak yerine anın ötesinde dolaşıyorsun. 
Bu sosyal sitelerde bir de nick ediniyoruz. Kişi gerçek yaşamında sessiz, sakin iken orada asi27 oluveriyor. Evinde anneciği ile hayatını devam ettirirken sosyal medyada gece kuşu, özgür kız, kim tutar beni triplerinde acaip bir hayal dünyasında yaşıyor. Küçücük ekranlara gizlediğimiz tanımsız hayatlar var aslında fakat hiç birimiz farkında değiliz. Normal yaşamında küfür etmeyen hanım hanımcık kızlarımız seksli sözlüklerde geziyor. Kimi kandırıyoruz. Neden böyle davranıyoruz diye düşünüyor muyuz acaba. Kendi gerçeklerimizden neden uzaklaşma çabasındayız. 
Ve bunların sonucunda hayata, insanlara, kendine güvenmeyen bireyler çıkıveriyor ortaya. Oyun odalarında tanışıp birileri ile muhabbet ediyorlar. Kendisini kültürlü, zengin, sosyal, yakışıklı / güzel diye tanıtan insanlar gerçek yaşamlarında olmak istedikleri kişilerden çok uzaktalar aslında. Kavram karmaşası yaşıyorlar. Olmak istedikleri, olamadıkları kişiler ile gerçekte oldukları kişiler arasında kalıyorlar. Biri yazıyor 18 yaşımdayım. Sarışınım. Renkli gözlüyüm. Abla gerçekte 40 yaşında. Esmer, karakaşlı, kara gözlü. 
Tüm bunların sebebi kendimizi sevmiyor olmamız. Kendimize değer vermiyor olmamız. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmemize izin vermeyen egolara sahip olmamız. 
Sanal hayatlardan kafalarımızı kaldırıp çevremizde olan bitenlere baksak bize biz olduğumuz için değer veren insanları kucaklasak. Sahte hayatlar yerine gerçek yaşantılarımıza dönsek hayat daha keyifli hale gelmez mi acaba? 
20 yıl önce cep telefonu yoktu. Hepimizin sağlam dostlukları vardı. Hafta sonları dershane çıkışlarında arkadaşlarımızla bir kafeterya da oturup iki laf etmek için can atardık. 
Peki ya şimdi?