27 Mart 2015 Cuma

Anlamak


“iki şey pek korkunçtur. Anlaşılmamak ya da yanlış anlaşılmak”
Hepimiz bir şeyler anlatırız fakat gerçekte ne anlatmak istediğimiz sadece karşımızdakinin anlayabildiği kadardır. Ne duygularımızı tam olarak ifade ederiz. Ne de düşüncelerimizi.  Çünkü hissettiklerimizin yoğunluğunu sadece biz biliriz. Düşüncelerimizi de anlatırken tam olarak ne düşündüğümüzü biz biliriz. Ne kadar ifade edersek edelim kimse bizim gibi düşünemez. Boşuna çabalarız. Ve boşuna kızarız. 
Ülkemiz de yaşananlara baktığımızda gördüğümüz tablo da bu. Herkes kendi düşüncesini kabul ettirme çabasında. Yanlış üsluplar kullanılmakta ve her geçen gün insanlar biraz daha gerilmekte. Oysaki biraz ılımlı olmak lazım. Karşıdaki ne söylüyor. Neden böyle söylüyor durup düşünebilmek anlayabilmeye çalışmak lazım. Herkesin düşüncesi kendince doğrudur amenna fakat herkes benim düşüncem deyince uzlaşmak mümkün değildir. Birileri çıkıp ak der diğerleri çıkıp kara der. Kimse birbirini dinlemezse ak kara birbirine girer. Sonuçlarının bedelini hiç birimiz ödeyemeyiz. 
Çevremizdeki herkesi bu noktada uyaralım. Birbirimizi kırmak alt etmeye çalışmak yerine dinlemeyi deneyelim. Ve anlamaya çalışalım. %100 anlamamız mümkün değil. En azından %40 oranında da olsa birazcık yapıcı olalım. 50 yıl öncesinde, 30 yıl öncesinde bu ülke de yaşananların bedelini pek çok insan haklı veya haksız canı ile ödedi. Geride kalanlar acılar ile büyüdü. Yarınlarımız için bir olmasak bile birlik olabilmeyi deneyelim. 
Her şeyden önce hepimiz insanız. Yaşamımızı devam ettirirken de başka insanlara ihtiyacımız var. Komşumuz, arkadaşımız, eşimiz, dostumuz biz hep birlikte bir bütünüz. Birbirimize sahip çıkabilelim.

26 Mart 2015 Perşembe

Tecavüz

Bir insanın başına gelebilecek en aşağılayıcı duygu olsa gerek. Tecavüze uğramak. İsteğinin dışında bedenine, ruhuna, benliğine saldırılması. Bir insanın hayatında muhtemelen o günden sonrası yoktur. Tüm insanlara olan güvenini yitirmek. Kâbuslar ile uyanmak. Kendine olan inancını yitirmek.
Ben empati yapamazken bunu yaşayan bir insanın ne hale geldiğini düşünemiyorum. Peki, ülkemiz de tecavüz suçları hakkında fikrimiz var mı?
Çok yakın geçmişte 14 yaşında tecavüze uğrayan bir kız çocuğunun davası ile ilgili süreci hepimiz duyduk. 5 kişi insan demeye dilim varmıyor. Serbest bırakıldı. Tecavüz eden kişi bunun bence beden olması, kişilik hakkı olması, kişilerin özel mülkü olması bir şeyi değiştirmez hastadır. Tedaviye ihtiyacı vardır ve toplum içerisinde yaşamaması gerekir. 
Ne yazık ki bizim ülkemiz de suç olarak görülmüyor. Tecavüz ettiysen öldüreceksin ceza alacaksın veya tecavüz ettiysen o insan ( kadın ) ile evleneceksin aklanacaksın.  Ya tecavüze uğrayan erkekler veya erkek çocukları. Hayatlarının sonuna kadar toplum tarafından dışlanan, ezilen insanlar. O kadar ucuz ön yargılarımız var ki çok kolay yorum yaparız her konuda bir insana çok kolay yaftalar yapıştırırız. Dalga geçeriz, ezeriz. Hiç düşünmeden. Aklımızın ucuna gelmez nasıl bu hale geldiği sorgulamayız. 
Biz bana dokunmayan yılan bin yaşasın ile hareket ederiz. Ya o yılan bir gün bizi zehirlerse ne olacak. Bunu hiç düşünmeyiz. Tecavüze uğramış. Namussuz. Gör ki ne yaptı. Tecavüze uğrayan suçludur. Tecavüz eden değil. Doğu da bilmediğimiz öyle hikâyeler var ki insanlığımızdan utandırıyor. Gencecik bir çocuk akrabalarının tacizine tecavüzüne uğruyor ve üzerine canı ile bedel ödüyor. 
Toplum olarak öncelikle yapmamız gereken evlatlarımızı doğru eğitebilmek. Bizim tabu olarak gördüğümüz cinselliği önce aile içerisinde anlatmamız lazım. Hastalıklı nesillerden korunabilmemiz için. Duyarlı olmaya çalışalım. Çocuklarımızı en iyi okullarda okumaları için at yarışı gibi o kurstan ötekine koşturmadan önce insan olabilmenin nasıl bir erdem olduğunu öğretelim. Eğitim sadece diploma demek değildir. Eğitim hayatın her anında her alanında önce insan olmakla başlar.

25 Mart 2015 Çarşamba

Namus

DİN, NAMUS, KADIN
Ve bunların hepsini bir araya toplayan SİYASET,
Her seçim döneminde ortaya atılan gündemleri alt üst eden hep aynı türden haberler. 
Milletimin vekili bir kadın çıkıp diyor ki; başörtüm ile meclise girebileceğim. Şükürler olsun bundan sonra kirlenmeyeceğim. Böyle bir cümle kurarak başörtüsü kullanmayan hem cinslerini kirlenmiş ilan edecek kadar umarsız. Ne yazık ki;erkek iktidarı altında kendisine yer bulmuş. Bulduğu yerin elinden gideceği korkusu ile sivrilme çabasında kukla. 
Her geçen gün daha karmaşık bir hal alan dünyada insanın sığındığı limanı yaratıcısıdır. En yumuşak karnı da dolayısı ile dindir. Kaldı ki eğitim seviyesi düşük ülkelerde en kolay kullanacağınız silahta dindir. Çok çaba harcamanıza gerek yok. Alt yapı zaten hazır. Sizin yapacağınız tek şey koordineli çalışmak. Hele ki elinizin altında sorgulamayan, araştırmayan bir toplum varsa ohhh şahane. Yayıverin başımıza taş yağacak nidalarını, okuyup ne olacaklar. O okullarda neler öğretiliyor. Bak gördün mü bilmem kimin çocuğu küpeler takmış, dövme yaptırmış. Yoldan çıkmış. Hemen üç cümle ile yayılıveren fısıltı haberleri. Muhteşem malzeme cehalet ve din.
Ve ve ve asıl konumuz. Cinsiyeti olmadığı halde telaffuz edildiğinde akla ilk kadını getiren kavram NAMUS.
Hele ki, ortada o kadar namussuz erkek varken sadece kadını itham eden bu kavramı çok aşağılayıcı bir şekilde kullanan zihniyetler ile çevrili olduğumuzu fark ettiğimiz halde sessiz kalıyor olmak çok tehlikeli. Bugün şöyle bir göz attığımda yapılan araştırmalara göre dünya sıralamasında PEDOFİLİ de ilk 7. Ülkeyiz. 13 yaşında bir çocuk tecavüze uğradığında kendi rızası ile oldu diyen koca koca adamlara itibar edip. Çocuğu suçlayıp amcaları aklıyoruz. Öğrenci evleri fuhuş yuvasıdır, diyerek emek vermiş, üniversiteyi kazanmış, evinden, ailesinden uzakta olan binlerce çocuğu zan altında bıraktığımız yetmiyor gibi ailelerini de hiç düşünmüyoruz. Her mahalleye bir cami inşa ederken her şehire üç üniversite inşa edip eğitim düzeylerini de en üst seviyelere çıkarmayı hiç düşünmüyoruz. Zira Boğaziçi Üniversitenden mezun olan bir genç ile Van Erciş ( yüzüncü yıl ) Üniversitesinden mezun olan genç eşit sayılmıyor. 
İşyerinde patronu, yöneticileri, mesai arkadaşları tarafından tacize uğrayan KADIN. Birileri tarafından fark edildiğinde kuyruk sallamasa olmazdı diye suçlanan KADIN. Akrabaları veya herhangi biri tarafından tecavüze uğrayan KADIN ve namusumuzu kirlettin diye öldürülen KADIN. Sokakta eşi tarafından öldürülen, dövülen KADIN. Sokakta eşi tarafından öpüldüğü için hafif meşrep ilan edilen KADIN.
Cennet anaların ayakları altındadır diye müjdelenen KADIN. Hamile kadın sokağa çıkmaz, insanın aklına seksi getirir diye itham edilen KADIN. 
Ve bunca olup bitene rağmen hala sessiz sedasız köşesinde oturan KADIN. 
Bir KADIN adamı rezilde eder, vezirde. Siyasetinize lütfen kadınları karıştırmayın demek sanırım boşuna olacak. Fakat siyasete alet olmamak için lütfen bir şeyler yapalım demek sanırım bir kadın olarak hakkım.

24 Mart 2015 Salı

#erkeksen




#erkeksen
Sosyal medyada hastaglar arasında ilk sırada yer alan gündem #erkeksen. Kadem derneği tarafından kadına şiddete hayır projesi kapsamında başlatılan “erkeksen öfkeni yen” kampanyası ile ilgili afişler billboardlarda yerini aldı. Televizyon kanallarında görselleri yayınlanıyor. Herkesten destek bekleniyor. Ve sosyal medyada ciddi anlamda ses getirdi.
Peki ya gerçek hayatta?
Ataerkil bir toplumda kadın olarak dünyaya gelmek demek hayata 1-0 yenik başlamak demektir. 
Erkek sever, aslan oğlum olur. Kadın sever yollu olur.
Erkek döver, söver, kırar, döker. Erkektir, kocandır yapar derler.
İş hayatında kendi yaşam mücadeleni vermek için didinirsin. Yılışırlar, asılırlar, sırnaşırlar. Terslersin, işinden kovulursun. Veya iftiraya uğrarsın. Ne de olsa bizim toplumumuzda “dişi köpek kuyruk sallamazsa, erkek yanaşmaz” derler. 
Dünya ekonomik forumunun 2013 yılı için hazırladığı küresel toplumsal cinsiyetler uçurumu raporunda 130 ülke arasında 120. Sırada Türkiye yer alıyor. 
Ve ne yazık ki şiddet eğitim düzeyi ile doğru orantılı değil. Öyle aile hikâyeleri var ki hadi canım okumuş adam da yapar mı dedirtiyor. Kadın toplum baskısı yüzünden korkusundan boşanamıyor. Aile baskıları, ekonomik özgürlük, ananeler. El âlem ne der kaygıları ile tüm yaşamını bir cehennem de geçiriyor kadın. Şiddetin illa fiziksel olması gerekmiyor. Ben karımı dövmem arkadaş diyen pek çok adam. Aşağılayarak, hor görerek, hiçe sayarak, eşyaymış gibi davranarak şiddetin en büyüğünü uyguluyor. 
Her gün sokaklarda, evlerde, yollarda vurularak, dövülerek, işkence ile kadınlar öldürüyor. Hala dünyada çocuk gelinler ülkesi olarak anılıyoruz. 15 yaşında kız çocukları kendilerinden yaşça büyük adamlara başlık parası karşılığında satılıyor. O çocuğun yaşadığı tramvayı bir gözünüzde canlandırın. İğrenç. Pedofili hastalıktır. Tedavi edilebilir tabii kabul edilirse. 
Yazılacak o kadar cümle var ki dile getirilmesi gereken o kadar sorun var ki. Toplumumuzda kadının ne adı var, ne de yeri. 
Oysaki her erkek bir anadan doğuyor. 
#ERKEKSEN; öfkeni yen
#ERKEKSEN; karını, kızını, anneni, kız kardeşini sev…
#ERKEKSEN; kadına şiddete sende hayır diyebilmelisin…

21 Mart 2015 Cumartesi

Farkındalık

Bugün down sendromu farkındalık günüymüş. Böyle tek bir gün ile fark edilmesi gereken şeylerden elbette haz etmiyorum. Çünkü bütün Hayatımız boyunca fark etmemiz gerekenleri bir gün ile sınırlandırmayız. +1 ile Dünya'ya gelmiş. Yürekleri kocaman güzel insanlara ucube gibi bakamazsınız. Hasta değiller sadece Tanrı onları özel yaratmış. Görsel olarak farklı diye tanımlarken kalplerinin de farklı olduğunu unutmayalım. Down sendromu hastalık değildir. Ilaç kullanmazlar. Tek istekleri ki gerçekten olması gereken farklı davranılmaması. Belki tüm dünya down sendromlu olabilirdi. O zaman -1 diye mi ötekileştirecektik. Önce yaratana sonra yaratılmışlara SAYGI gösterelim lütfen.

engel SİZ siniz

Engel SİZ siniz;
Der ki; yaratan canın özrü olmaz. 
İnsanoğlunun başına her an her şey gelebilir. Ben çok sağlıklıyım. Ben çok zenginim. Ben çok güzelim. Bunların hepsi geçicidir. Her şey bir yana yaratılmış olan her şey bir gün yok olacaktır. Hangimiz doğduğumuz gün ki kadar masumuz. Hangimiz gençlik çağlarımızda ki kadar deli doluyuz. Her şey bir süreç içerisinde değişmeye mecburdur. Sahip olduğumuz her şey de geçicidir. 
Derler ya, malına güvenme bir kıvılcım yeter. Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter. Mertliğine güvenme bir söz yeter. Çok derin anlamları vardır. Anlayabilene. 
Türkiye de rakamlar ile telaffuz edilen engelli, özürlü vatandaşlarımız var söylemlerine karşıyım. Her şeyden önce insanız. Bedenin özrü olabilir fakat yaratanın da dediği gibi canın özrü olmaz. Baktığınız zaman bedenen engelli veya özürlü dediğiniz insanların hiç birimiz de olmayan yürekleri var. İnançları ve azimleri var. İş yerlerinde engelli kadroları vardır. Böyle bir ayrım doğru değil. Doğuştan yaratan takdir etmiştir. Bize göre engelli doğmuştur insan. Fakat yaratan için engel söz konusu değildir. İmtihandır. Veya sağlıklı bir insan kaza geçirir, hastalanır. Uzuvlarını kaybedebilir. Fakat sizin için hayatınızda ki değerini kaybetmez. Bizler hayatı sanki hep aynı rutinde devam edecekmiş gibi yaşayarak en büyük gaflete düşüyoruz. Oysaki dünya da milyarlarca insanın başına gelen her şey hepimizin başına gelebilir. 
Engel bizim yüreklerimizde, bakış açılarımızda. Kaldırımlara bakın tekerlekli sandalye kullanan insanlar için yol yok. İş yerlerinde, evlerin girişlerinde hiç düşünülmemiştir. Çünkü kimse akıl edememiştir. Ne zaman ki başınıza bir kaza gelir. O zaman ne kadar zorluklar olduğunu fark edersiniz. O zamana kadar aklınızın ucundan geçmeyen şeylerin ne kadar önemli olduğunu anlarsınız. 
Hep birlikte el ele vererek yüreklerinde engel olmayan insanlar olmaya çalışalım. Engelleri biz kaldıralım. Hepimiz insanız hayatın bize getireceklerinden bihaber yaşadığımız dünya da çevremizde olanlara kayıtsız kalmayalım. Maddi manevi elimizden gelen bir şey varsa seferber olalım. Çünkü imtihan hepimiz için. Toplum olmanın ilk kuralı dayanışmadır. Saygıdır. Engelli diye acizliğimiz ile dışladığımız insanların insan olduklarını unutmayalım.