11 Temmuz 2016 Pazartesi

Yolun açık olsun,

Arka fondan bir Ahmet Kaya şarkısı yükselir.. 
"Siz benim Nasıl yandığımı nereden bileceksiniz" 
Sen gideli kaç mevsim oldu saymadım. Saymayıda hiç istemedim. Sen gittin, daha ne önemi var ki ne kadar gün olmuş, kaç bahar eskitmişim. Gün doğmuş, gün batmış.. Sen gideli benim yüreğimde kar kış kıyamet.. Tek bir yıldız yok, bildiğin zifiri karanlık. Uykularım mı ? Onları hiç sorma, ne yana dönsem sensizlik. Kuş tüyünden yatağımı 
kaldırıp yerine kilit taşları döşemişler. Hangi yana dönsem batıyor. Aslında batan yatak değil sevdiğim sensiz kalan hücrelerimin özlemi.. Sen hücrelerine kadar özlemek ne demek bilmezsin elbet.. Zira bilseydin, dönerdin.. 
Sakın düşünme ah ederim. Zinhar sana tek kelime kötü söz düşmez dilimden, ben seni ömürlük sevdim yarim. İnsan sevdiğine laf söylemez. Başına taç eder, yüreğinin tahtına oturtur, pamuklara sarar sever, gözünden sakınır.. Bize sevmeyi böyle öğrettiler. Devamına eklediler yarim iyi günde, kötü günde dediler. Sen gittin diye ben sevmekten vazgeçeceksem eğer sevgi üzerine yazılmış tüm şiirlere, şarkılara, romanlara, destanlara, aşıklara ihanet etmiş sayarım kendimi. 
Aşkın vebalini taşıyamam seni sevmekten vazgeçemem.. Yerine başkasını severim elbet çünkü insan sevgisiz yaşayamaz. Sen gibi olmaz belki çünkü her sevda kendine özeldir. Sen benim çocuk yanım, pamuk şekerini paylaşırken elma şekerini nasıl yerizin hesabına düştüğüm, uçurtmayı uçururken fotoğrafını kim çekecek telaşında uçurtmayı elimizden bırakışımız ardından gözümüzden gelen yaşların çınlattığı kahkahalarım, taşı kim daha uzağa fırlatacak yarışlarındaki hilelerim, yastık savaşlarımın kahramanı, patlak mısır arkadaşım, gülen yüzüm, sevdiceğim... 
Hep tebessümle yad ettim seni yolun açık olsun yarim, sevdiğim, sevdiceğim, vedamız olsun bu satırlar.. Daha anmayayım seni, adın bir daha düşmesin dilimden, zifiri karası kalksın kalbimin, güneşi açsın yüreğimin baharlar gelsin kelebekler uçuşsun.. Senin şansın bol olsun yarim.. Daha çok sevilesin, daha çok gülesin ömrünce.. 

11 Ocak 2016 Pazartesi

biz oldu BEN;


Bu sabah bir cümle okudum.

Ve gerçekten sorguladım kendimce bazı şeyleri, “evlerimiz büyüdü, ailelerimiz küçüldü.” Demiş birileri..

Ürktüm.

Çünkü fark ettim ki aslında hepimiz yalnızlaştırılmışız. Ya da kendimizi korumaya almışız. Aldanışlarımız, kırgınlıklarımız, hayal kırıklıklarımız, kaybedişlerimiz, üzüntülerimiz, kederlerimiz. Hepsini toplamışız. Güven duygumuzu da katmışız peşlerine ve öylece bakakalmışız. Sonra demişiz ki kimse gelmezse, gidişleri yaşamam. Tek başımıza var olmaya çalışan insanlar olmuşuz. Hatta o kadar yalnızlığa alışmışız ki aslında bir kendimizi seviyoruz. En çok kendimizi seviyoruz. Paylaşmayı unutmuşuz. Hesaplar kitaplar ile yaşamaya alıştık. Ne acı, ne acı, birine bir şey vermek için acaba geri ne gelir diye düşünüyoruz. Küçücük tebessümün bile ardını arar olduk. Hangi ara böyle olduk ki biz?

Biz olmaktan ne ara vazgeçip ben merkezli beyinler olduk. Neden her şeyden önce ben böyle istiyorum, ben öyle yaparım, ben şöyle derim… Her anımıza ben’i yerleştirip, BİZ olmanın lezzetini kaybettik. Planlar programlar yaparken saat 12.00 de köşedeki pastanede buluşmak üzere konuşur heyecanla giderdik. Şimdi plan yaparken hmmm yok canım ya o gün müsait değilim, haberleşelim mutlaka diyoruz. Bir türlü haberleşemeden tekrar karşılaştığımızda görüşelim mutlaka çok özledim iki laf edelim diyoruz. Ardı arkası gelmediği gibi. Gerçekten şeytanın bacağını kırıp görüşebilirsek cep telefonlarımıza sarılıyoruz J
Çok para kazanalım, büyük evlerde oturalım iyi de kiminle