13 Ekim 2014 Pazartesi

Insan,


İnsan;
Yaratanın eşref-i mahlûkat diye taçlandırdığı, nimetlerin en güzelleri ile donatılmış, ruhuna yaratanın nefesi üflenip can bulmuş olan insan. Ne kadar özeliz, ne kadar güzeliz her birimiz ayrı ayrı. Farkına varabiliyor muyuz acaba?
—hayır,
Çünkü zerre miskal insan olmanın ne demek olduğunun farkına varmış olabilsek yaşadığımız dünya böyle bir yer olmazdı. Bu kadar çıkar çatışmaları, benlik savaşları, yalanlar, riyakârlıklar vs vs olmazdı, olamazdı.  İnsanoğlu çiğ süt emmiştir deyimi bile söylenemezdi. 
İnsan yaratılırken tek bir beden, tek bir ruh ile yaratılmış olsa da gözle görünmeyen iki canavar ile dolaşıyor aslında. Biri ego, diğeri nefs. Bunları yenebildiği gün yaratanın da dediği gibi en özel, en güzel varlık haline dönüşüyor. 
Ego, maalesef tedavisi olmayan bir hastalıktır. Sürekli konuşur. Her yaptığınız işte, her girdiğiniz ortamda hep ben der. Biri görsel olarak sizden güzel ise direkt sesi gelir arkadan hıh o da güzel mi, ben ne güzeller gördüm. Veya istemediğiniz bir yorum ile karşılaştığınızda yine seslenir. Bu kim olur da bana böyle der. Çünkü ego sürekli büyür. O büyüdükçe siz küçülürsünüz farkında olmadan. Ego geçici şeyler ile beslenir. Ne yazık ki doymak bilmeyen de bir iştahı vardır. İş yerinizde terfi edersiniz eğer ki egonuz sizden büyükse astınız olan insanların vay haline. Bitmek, tükenmek bilmeyen bir mücadele başlar. Sürekli dürter, sürekli konuşur. Sürekli birilerini ezdirir. Sürekli birilerinin açıklarını aratır. Çünkü kendisinden daha iyisi olamaz. Ve ego insanı kör eder. Taa ki bir gün kendisinden daha büyük bir ego çıkıpta şşştt dur bakalım sen de ne oluyorsun diyene kadar.  Egoyu yok etmek büyük bir erdemdir. Her şeyden önce sahip olduğumuz olacağımız, maddi manevi tüm varlığın emanet olduğunu kabul etmemiz lazım. Sahip olduğumuz bedenden tutunda, oturduğumuz eve, bindiğimiz arabaya, kazandığımız paraya varana dek her şey bir emanettir. Gerçekten bilene. 
Nefs kavramına gelince, belki egodan daha zararsızdır. Çünkü nefs kendinize hâkim olmanız gereken otokontrolü daha kolay olan bir kavramdır. Hakkınız olmayan bir şeyi almak. Eşinizi, dostunuzu veya kendinizi aldatmak. En basite indirgeyecek olursak diyet yaparken muhteşem bir tatlıyı yemek nefsin arzusudur. İslamiyet’te oruç tutmanın ana teması nefsi terbiye etmektir. Eline, diline, beline hâkim olan insan nefsini öldürür. 
İnsanı yanlışa sürükleyen, ruhunu öldüren iki şeydir. Ego ve nefs. Belki de varoluşumuzun temeli insan olarak doğup bu iki kavram ile mücadele ederek arınmayı başarıp tekrar vuslata ermektir. Çünkü her günümüz birbirinden meşakkatli. Birbirinden ayrı mücadeleler ile dolu. Bazen hayata karşı, bazen kendimize karşı hep bir mücadele içindeyiz. Yaşadığımız dünya üzerinde milyarlarca ego ve nefs ile asıl mücadelemiz. Ve bilmeliyiz ki insanın olduğu her yerde her şeye hazırlıklı olup şaşırmadan, kabullenmeyi öğrenerek devam etmeliyiz. Başkalarını değiştiremesek bile kendimizin farkına varabilmeliyiz. Belki de ilk kendimizden başlamalıyız. Egolarımızdan arınıp, nefsimizi öldürerek benlik duygusunu bir kenara bırakıp. Yaratan katında insan olmanın saygınlığına erişebilmeliyiz. 
Eşref-i mahlûkat olabilmenin hazzını yaşayıp, yaşatabilmek dileği ile..



12 Ekim 2014 Pazar

Özel hayat

Özel hayat
Her bireyin kendisine ait özel bir yaşamı vardır. Bu özel kapsamının içerisinde ilişkileri, tercihleri, zevkleri, düşünceleri gibi her şey olabilir. Özeli veya diğer bir deyim ile mahremi sadece kendisini ilgilendirir.  Pazar sabahı televizyonda denk geldiğim programlar dikkatimi çekti. Magazin programı dediğimiz saçmalıklar silsilesini izledim. İster istemez kafam da soru işaretleri oluştu. Bir sanatçının özel yaşamı diğer insanları ne ilgilendirir? Falan sanatçı sevgilisi ile elele yakalandı. Yemek yerken görüntülendi. X sanatçının oğlu / kızı sevgilisi ile alış veriş yaptı. Bizi ilgilendiren durum ne?
Magazin kelimesinin karşılığı halkın çoğunluğunun ilgi duyduğu sanat, kültür, spor vb. içerikli bol resimli yazılar demektir. Magazin programları, dergileri olmalıdır. Sergiler, konserler, sinemalar vb hakkında elbette ki bilgi sahibi olmalıyız. Fakat kim kiminle, nerede, ne yapıyor haberleri magazin kavramına girmiyor. Daha çok kişilik haklarına saygısızlık ediliyor. Halkı ilgilendiren, bir sanatçının sanatıdır. Oğlunun / kızının nerede gezdiği, kimlerle gezdiği kimseyi ilgilendirmez. Televizyon programları halkın geniş kitlelerine hitap ettikleri için yayın içeriklerine özen göstermek zorundadırlar. 
Zira televizyon programlarında gördükleri hayatlara özenen, hayallerini, hedeflerini yanlış belirleyen gencecik çocuklarımız var. Televizyon kitle iletişim aracı ve bu aracı iyi kullanmak zorundayız. Hayatın içerisindeki her şey elbette görsel olarak olacak. Fakat doğru olmalı Pazar sabahı tek öğretici habere denk gelmedik. 
Magazin programlarını da bir tarafa bırakalım. Sanırım bizim genetik olarak toplumumuzda bir sorgulayıcı, irdeleyici taraflarımız var. Komşularımızda da rastlarız. Kapı sesine çıkar bakar birileri. Araba durur perde aralanır. Neden? Bizi ilgilendiren bir durum varsa zaten kapımız çalınacaktır. Fakat sokakta duran araba kimi ne ilgilendirir? Madalyonun diğer tarafında da şu vardır. Birileri yardım ister feryat figan bağırır kimse kafasını çıkarmaz. 
Özetle kendi hayatlarımızın dışındaki hayatları çok merak ediyoruz. Tüm detayları ile irdelemek istiyoruz. Fakat özel hayatın varlığını, mahremiyet kavramını, insan olmanın vermiş olduğu yaşamsal devamlılıklar olduğunu unutmamalıyız. 
Televizyonlarda gördüğümüz hayatları basite indirgeyerek baktığımızda kendi yaşamlarımızdan kesitler olduğunu atlamayalım. Kişilik haklarımıza saygısızlık ettirmeyeceğimiz gibi başkalarının kişilik haklarını da savunmayı unutmayalım.

her gün,

Her gün yeni bir gündür…
Doğduğunuz andan itibaren hayat bir şeyler öğretir size. Sonu yoktur öğreneceklerinizin. Her gün yeni bir bilgi eklersiniz bilgi dağarcığınıza. Tatları öğrenirsiniz. Dokuları öğrenirsiniz. Kokuları öğrenirsiniz. Duyguları öğrenirsiniz. İnsanları öğrenirsiniz. Siz farkında olmadan öğrendiklerinizi düşününce şaşıp kalırsınız. 
Doğduğunuz zaman hiçbir şeyi olmayan ki buna egolar dâhil minicik bir bebektiniz. Anne babanızı bile zaman içerisinde öğrendiniz. Adınızı öğrendiniz. Aynı zaman içerisinde egolarınızı büyütmeyi de öğrendiniz. Hep bebektiniz sonra benliğiniz ortaya çıktı. Benliğiniz ile birlikte beğenileriniz, hoşunuza giden şeyleri de keşfetmeyi öğrendiniz. Bazılarımız tatlıyı sevdiğini fark etti. Bazılarımız acıyı sevdiğini fark etti.  Hepsini yaşayarak öğrendik. Tecrübe ettik.
Ağlamayı da öğrendik gülmeyi de. Bazen ağladıklarımıza gülmeyi öğrendik.  Bazen öyle acıları yaşadık ki bunu kaldıramayız dediğimizde daha büyükleri ile baş edebildiğimizi gördük. Öğrendiklerimizin yaş ile değil yaşanmışlıklar ile doğru orantılı olduğunu gördük. Derler ya çok okuyan mı bilir, çok gezen mi bilir. Burada gezmek yaşamaktır aslında. Gidip görmek, orada bulunmak, havasını suyunu bilmektir. 
Yaşadığımız sürece edineceğimiz en büyük tecrübeler insanlar ile olanlardır. Çünkü biz sürekli insanlar ile iletişim halindeyiz. Ve her gün çevremizde ki insanlardan bir şey öğreniyoruz. Aldatılmayı öğreniyoruz. Kandırılmayı öğreniyoruz. Yalanı öğreniyoruz. Çıkarlar uğruna neler yapılabileceğini öğreniyoruz. Sevmeyi öğreniyoruz. Fedakârlığı öğreniyoruz. İyi ki de öğreniyoruz. Devam eden hayatımızda başımıza gelebilecek şeylerin bizi şaşırtmaması gerektiğini öğreniyoruz. İnsanlar ile yaşıyoruz edindiğimiz tecrübeler bizi olgunlaştırıyor. Hepsi ilk bakışta birbirinin aynısı gibi görünüyor olsa da hiç kimse bir diğerine benzemiyor. Bize hissettirdikleri duygular ile ayırt ediyoruz insanları. 
Bizi mutlu eden insanlara daha çok sahip çıkmayı, daha çok güvenmeyi öğreniyoruz. Tecrübelerimiz bize şunu diyor, hayat kısa. Seviyorsan eğer daha çok söylemelisin. Seni üzüyorsa birileri, sana sıkıntı veriyorsa bir şeyler kestirip atabilmelisin. 
Güvenini kırıp arkandan iş çeviriyorsa insanlar bu da hayatın gerçeği deyip tebessüm ederek büyüme hanene bir tık daha atabilmelisin ki olgunluğun ne demek olduğunu fark ettirebilesin.
Her gün yeni bir gündür.