Bu sabah kuaförde gördüğüm bir hanım aldı götürdü beni
hayatın en gerçek haline.
Gördüğüm hanım bir bankanın şube müdürü idi, yaklaşık
10 yıl önce. Şimdi emekli olmuş. O zaman aşırı havalı, “her şeyi ben bilirim
insanlar siz kendinizi ne zannediyorsunuz” edasında gezinirdi, insanlar ile
konuşmaktan imtina ederdi. Bu sabah
gördüğüm hanım ise alabildiğine sıradan, mütevazı, teyzeciğim nasılsınız deme
hissi uyandıran yurdum insanıydı.
Ne değişmiş, titri alınmış. Bugün bile yurdum
sıralamasında ilk üçte yer alan bankanın, büyük şehir, büyük şube müdürü
etiketi gitmiş. Ye kürküm ye bitmiş. Öz kimliğine bürünmüş. Velhasıl kelam
hepimiz aynı gaflette değil miyiz yaşarken.
Aslında unuttuğumuz öz
kimliklerimize dönünce başkası mı oluyoruz? Kendini bilen insan farkındadır ki
para, mevki, makam ve hatta yaşam geçicidir. Asıl olan samimiyet, güven,
doğruluk, iyi niyettir. Ölsek arkamızdan iyi insandı dedirtir.
Yavuz Sultan
Selim halife olduktan sonra Osmanlı’da paşalar tarafından padişaha söylenen bir
söz vardır 'mağrurlanma padişahım, senden büyük Allah var'. Hatta eski Roma’da
zafer ile savaştan dönen komutan şehre girerken yanında iki kişi durur, halkın
coşkusu sırasında gururlanacak komutana eğilip 'unutmayın siz Tanrı değilsiniz'
derlermiş. Bugün var yarın yok olan hayatlarımızda makam, mevki, güç insana
nefsini hatırlatır, özünü unutturur.
Minicik beyinlerimiz ile zannederiz ki
önümüze konulan nimetlere biz sahip olmuşuzdur. Maalesef ki nefis, ego gözümüzü
karartır. Bütüne bakarken detayları yitiririz.
Yaradan neyi kısmet etmiş ise o'dur yaşayacağımız. Emanetçiyiz şu koca
dünyada bir kum tanesi olan varlığımız ile. Elbette ki imkânlarımız ölçüsünde
yaşayacağız hayatı, fakat unutmadan özümüzü. Fatih Sultan Mehmet’in yaptığı
gibi bir avuç toprak dökelim başımızdan aşağıya, topraktan gelip, toprağa
döneceğimizi unutturmayalım nefsimize..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder